23 Kasım 2010 Salı

Aynadaki Hayalime (Şiir Tahlilleri)

AYNADAKİ HAYALİME

Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün;
Yavrum, bugün seni pek ölgün gördüm.
Gözünde bir küçük noktadır hüzün,
Neş'eni ne bugün, ne de dün gördüm.

Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun,
Birikmiş sulardan daha durgunsun,
Görünmez bıçakla içten vurgunsun,
Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm.

Geçti bir cenaze peşinde ömrüm;
Bilemem, vardığın neresi, bugün?
Her gün yürüdüğün kadar yürüdün,
Arkasından kendi ölünün; gördüm.
 
Şiirin içerik yönünden incelenmesi:
Necip Fazıl Cumhuriyet sonrası şiirimizin, pozitivizm soslu jakobenizmin hüküm sürdüğü, resmi ideolojinin estetik algıyı kökten değiştirdiği ortamında aşkın olana, metafiziğe dair “bir şeyler” söylemekle kalmayan, kendi estetiğini ortaya koyan, tek başına hâkim odakları karşısına alan bir fikir eri, tek kişilik bir ordudur. Sadece Abdulhakim Arvasi ile tanıştığı dönemden sonra değil, ilk verimlerinden itibaren şiirlerinde ruhçu, sezgici çizgiden kopmamış, yeni Türk şiirinin “Çile”yle özdeşleşen yakıcı muhayyilesi, çalkantılı ruhudur.
         Şiirleri maddenin yüzeyinde değil, insan benliğinin derinliklerinde gezinen bir şairin poetikasının karakteristik niteliklerini taşıyan bu şiiri çözümlemek de haliyle zor olacaktır. Bu çalışma da yalnızca bir “deneme”dir.
         Düşünmek aidiyetin konforundan nasip almamayı seçmek demektir, sorgulamak cevapsız kalmayı göze almaktır. Bu yüzden düşünen ve sorgulayan için “çile” artık yaşamının zorunlu bir parçasıdır, tasmaları atmak ise; ne olduğu belirsiz his, düşünce, imge, soru curcunasında başıboş ve savunmasız kalmaktır.
Necip Fazıl bunu gerçek anlamıyla yaşayanlardan biridir. Dini itikadı kabullenenin, kendi küçük dünyasında mutlu olacağı safsatasına verilecek en etkili yanıttır onun hayatı. Görünüşler dünyasından çıkıp aslolana doğru yapacağı yolculuk birçok bedel gerektirir. Bu yolculuğun tezahürleri ise şiirleridir, çilesinin getiri ve götürüleriyle dolu şiirleri. “Aynadaki Hayalime” de böyle bir şiir, bir nefs muhasebesidir.
        
Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün;
Yavrum, bugün seni pek ölgün gördüm.
 
Şair kendini seyretmektedir. Aynadaki görüntüsü tükenmiş bir vaziyet arz etmektedir. Duyuları ve duyguları öylesine katılaşmış, kendisinden öyle uzaklaşmıştır ki yaşları akmamaktadır, uyuşmuştur.
Gözünde bir küçük noktadır hüzün,
Neş'eni ne bugün, ne de dün gördüm.
Hüzün artık içine değil, gözüne de işlemiştir. Hislerinin arkasındaki hüzün, bakışlardan kendini ele vermektedir artık. Hayatı irdelemeden yaşayıp, mutlu olmak lüksü olmayan çile insanı hüzünlere, mutsuzluklara mahkûmdur. Neş’e çoktandır unutulmuştur.

Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun
Birikmiş sulardan daha durgunsun,
Görünmez bıçakla içten vurgunsun,
Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm.
Şair eğri dallar misali beli büküktür. Hissizlikle durgundur, bizatihi kaygılarından darbe almıştır. Kalabalık içinde yalnızdır. Sadece yaşamakla yetinen yığınların aksine kendine ulvi bir gaye belirlemiştir çünkü. Buna erişmek ise hayat enerjisini, ruhsal yolculuğuna kanalize etmek, bedenini feda etmektir. Ruhunun örselenmesi ise zaten kaçınılmazdır.
Geçti bir cenaze peşinde ömrüm;
Bilemem, vardığın neresi, bugün?
Boş düşünceler, boş yaşayışlar “ölüm” ü ifade eden cenaze kelimesiyle ilişkilendirilmiştir. Cenaze şairin, amacına hizmet etmeyen her eylemi, her düşüncesidir. Bunlar onun için bir kıymet ifade etmezler, ölüdürler çünkü faydasızlardır.
Her gün yürüdüğün kadar yürüdün,
Arkasından kendi ölünün; gördüm.
“Her gün yürüdüğün kadar yürüdün” cümlesi Şairin hayatında değişmezliği, monotonluğu ifade eder. Kazanımlarının üzerine yeni bir şey koyamayan birey “İki günü eşit olan ziyandadır” hadisinin işaret ettiği gibi kendisine sermaye olarak verilen zamanının hakkını verememiştir. Şair olduğu yerde sayan nefsine son mısrada ölüm gerçeğini hatırlatır. Bu en büyük, en kaçınılmaz gerçektir; giden zamanın telafisi yoktur.
Şiirin Dil ve Biçim Özellikleri:
  • Şiir 3 dörtlükten oluşmuştur.
  • İlk dörtlükte ahenk unsuru çaprak kafiye, “gördüm” redifi, “ün” tam kafiye ile sağlanmıştır.
  • İkinci dörtlük “urgun” zengin kafiye kullanılmıştır. “sun” 2. tekil kişi ekeylemi ise rediftir. 3. dörtlükte “ün” ve “üm” kafiyeleri çapraz kafiye düzeninde kullanılmıştır.
  • Şiirin dili sadedir, sıfatlara çokça yer verilmiştir.
  • Fiil köklerine “gın” fiilden isim yapma ekinin getirilmesiyle teşekkül eden isimler, şiirde adlaşmış sıfat olarak yer almışlardır.
  • Teşbih, mecaz unsurlarıyla anlatım güçlendirilmiştir.
Necip Fazıl KISAKÜREK
Hayatı:
26 Mayıs 1905'te İstanbul'da doğdu. Çocukluğu, büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti.
Necip Fazıl, ilk dinî telkin ve terbiyesini, tek oğlunun tek oğlu olarak Mehmet Hilmi Efendi'den aldı; okuyup yazmayı henüz 5-6 yaşlarındayken ondan öğrendi. Birçok şiirinin ana imajını ve ruhî kaynağını teşkil eden "yakıcı bir hayal kuvveti, marazi bir hassasiyet, dehşetli bir korku" şeklinde özetlediği ve hastalıktan hastalığa geçtiği ilk çocukluk yıllarını, çocukluk hâtıralarının kaynaştığı bir "tütsü çanağı" olan, büyükbabasına ait Çemberlitaş’taki konakta geçirdi.
 
İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız Kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki), İbrahim Aski gibi isimler vardı. Necip Fazıl hocalarından en çok İbrahim Aski'nin etkisinde kalmıştır. Tasavvufla ilk tanışması da hocası İbrahim Aski'nin verdiği kitaplarla olmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile gönderildiği Fransa'da, Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde okudu.
Paris hayatı, kendini arayışının müthiş his helezonları, korkunç girinti ve çıkıntıları arasında, nefs cesareti bakımından hayal yakıcı bir tablo çizdi.
Türkiye'ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Robert Kolej, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde ders verdi(1939-43). Sonraki yıllarında edebiyata yönelerek fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
Necip Fazıl, annesinin arzusuyla şair olmak istedi (bunu düşündüğünde henüz 12 yaşındaydı) ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua, Anadolu, Varlık ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirmeyi başardı. Daha sonra Paris'e gitti ve dönüşünde yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitaplarıyla edebiyat dünyasında patlama yaptı. Necip Fazıl bu eserleriyle genç yaşta şöhreti yakalayarak, çağdaşı şairlerin önüne çıkmayı başardı. Edebiyat çevrelerinde hayranlık aynı zamanda heyecan uyandırdı. 1932'de Ben ve Ötesi adlı şiir kitabını çıkardığında henüz otuz yaşına basmamıştı.
Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının dönüm noktası oldu. Çünkü hayat felsefesinin değişmesine neden olan ve Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile bu dönemde tanıştı. Ve bu kişiden bir daha kopmadı.
Necip Fazıl'ın, üstün bir ahlak felsefesini savunduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar (Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak).
Necip Fazıl aralıklarla gidip uzun sürelerle kaldığı Ankara'ya üçüncü gidişinde, bazı bankaların da desteğini sağlayarak 14 Mart 1936'da haftalık Ağaç dergisini çıkarmıştır. Yazarları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Mustafa Sekip Tunç'un da bulunduğu Ağaç dergisi, yeni kapanan Yakup Kadri'nin Kadro dergisi yazarları Burhan Belge, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Hüsrev gibi yazarların savunduğu ve dönemin entellektüellerini hayli etkilemiş bulunan materyalist ve marksizan düsüncelerine karşı spiritüalist ve idealist bir çizgi izlemiştir. Ankara'da altı sayı çıkan Ağaç dergisi daha sonra İstanbul'a nakledilmiş ancak fazla okur bulamadığından haftalık Ağaç dergisi 17'nci sayıda kapanmıştır.
Necip Fazıl, 1943 yılında dinsel ve siyasal kimliği ön plana çıkan Büyük Doğu adlı dergiyi çıkardı. 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık, günlük ve aylık olarak çıkarılan Büyük Doğu'da iktidarlara cephe alan Kısakürek, yazı ve yayınları yüzünden mahkemelik oldu, hapse girdi ve dergi birçok kez kapatıldı. Sultan Abdülhamit taraftarı olan Necip Fazıl giderek İslamcı kesimin önderlerinden biri oldu. Ağaç dergisinde olduğu gibi, Büyük Doğu'nun ilk sayılarında da yazar kadrosu hayli kozmopolittir. Bedri Rahmi, Sait Faik gibi yazarların imzası dergi sayfalarında görülmektedir. Ancak, Büyük Doğu, dinsel bir kavga organı durumuna gelince bu yazarların bir kısmı ayrılmıştır. Necip Fazıl 1947 yılında Büyük Doğu toplatılınca Kasım-Aralık ayları arasında üç sayı devam eden Borazan adlı siyasal mizah dergisini çıkarmıştır. Sık sık kapatılan veya toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı dönemlerde günlük fıkra ve çesitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babialide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gibi gazetelerde yayımlayan Necip Fazıl, Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi takma isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde konferanslar verdi.
-KTU Türkçe Öğretmenliği-
Necip Fazıl, Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P. Piyes Yarışması Birincilik Ödülü'nü almış, doğumunun 75. yıldönümünde Kültür Bakanlığı'nca "Büyük Kültür Armağanı" ödülünü (1980) ve Türk Edebiyatı Vakfı'nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi” ünvanını almıştır.
Necip Fazıl Kısakürek yazılarını yazmaya devam ederken uzun süren bir hastalık dönemi geçirdi ve sonra 25 Mayıs 1983'te Erenköy'deki evinde öldü. Fatih'te düzenlenen cenaze merasiminden sonra Eyüp sırtlarındaki (Piyer Loti'deki) kabristana defnedildi.

Türk Lehçe ve Şiveleri Türk Milletinin Dili

Türk yazı dilinin yeni idare ve kültür merkezlerinde, bunları kuran Türk zümrelerinin şive hususiyetlerini almak suretiyle, eski umumî yazı dilinden ayrılma temayülleri, yukarıda da işaret edildiği gibi, ilk zamanlarda çok az şive farklarına inhisar etmiş idi. Yazı dilinin daha sonra almış veya alabileceği şekiller hakkında bir fikir edinmek için, Türk şivelerinin vaziyetini gözden geçirmek faideli olacaktır.

Osmanlıca nedir?

Dil bir milletin hafızasını, imanını, irfanını kültürünü ifade eden geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran önemli bir araçtır. Bir dili anlaşılmaz kılmak belki o millete yapılacak en büyük suikasttır.

  Bir şeyin tanınması için öncelikle tanımının çok iyi yapılması gerekmektedir. Onun için Osmanlıcayı anlamak için tanımının iyi yapılması gerekiyor. Ayrıca Osmanlıca mı, Osmanlı Türkçesi mi? Hangisi daha doğru bir isimlendirme oluyor?

19 Kasım 2010 Cuma

SIFAT (ÖNAD)

Sıfatlar isimleri renk, durum, biçim bakımından niteleyen; sayı, soru belgisizlik, işaret yoluyla belirten sözcüklerdir.

Zincirleme İsim Tamlaması

Tamlayanı veya tamlananı, bazen İkisi de, bir ad tamlaması olan tamlamalardır.

Belirtisiz İsim Tamlaması

Tamlayan, tam lananı çok değişik anlam İlgileriyle tamamlar. Tamlayan ek almaz, tamlanan -(s) i eki alır.

Belirtili İsim Tamlaması

Tamlayan, tam lananın kime, neye ait olduğunu belirtir.

Öğrenciden Profesöre Mükemmel Bir Ders

Bir öğrenciden alınabilecek en büyük ders… Bu konu ile ilgili yayınlanan videoya konunun devamında ulaşabilirsiniz.

Fecr-İ Ati Edebiyatı

1901′de Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasıyla, Edebiyat-ı Cedide topluluğu dağılmış; edebiyat dünyasında II. Meşrutiyet’in ilanına (1908) kadar sürecek bir boşluk doğmuştur. II. Meşrutiyet’in ilanıyla meydana gelen özgürlük ortamı, Fecr-i Ati (Geleceğin Işığı) topluluğunun ortaya çıkışını kolaylaştırmış, Servet-i Fünun dergisinin kapatılmasıyla dağılan kimi sanatçılarla genç yazar ve şairler bu topluluğu oluşturmuşlardır.

Anlatım Bozuklukları

SÖZCÜK DÜZEYİNDE ANLATIM BOZUKLUKLARI
Anlatımın temel birimi cümledir. Düşündüklerimizi, duyduklarımızı, tasarladıklarımızı ya da yaşadıklarımızı karşımızdakilere tam olarak iletebilme, cümle kurabilme gücümüze bağlıdır. Doğrusu cümlelerimizin açık, duru, yalın dilin işleyiş kurallarına uygun ve dilbilgisi yönünden doğru olmasıyla ilgilidir. Cümlelerimiz bu niteliklerden yoksunsa, duru, yalın, açık değilse, iletmek istediklerimiz tam iletemeyiz. İster istemez karşımızdakiler, anlatmak istediklerimizi tam olarak anlayamazlar ya da eksik, yanlış anlarlar.

Anlatım Nitelikleri

-ANLATIM NİTELİKLERİ-

AÇIKLIK:
Bir anlatımdan herkes aynı anlamı çıkarabiliyorsa ve aynı anlamda kolayca birleşebiliyorsa o anlatım “açık”tır.Bir anlatımın ikili anlamlar iletmemesi ve kolayca anlaşılabilmesidir.
*ünlü sporcumuzun arka ayak adalelerinde ezilme saptandı.(sıfat yerinde kullanılmam)
*izinsiz inşaata girilmez.(zarf yerinde kullanılmıştır)
*ağzını sıkı tutmama ilişkimizin bozulmasına yaradı(neden oldu – yol açtı)
*yeni yürümeye başlayan çocuklar sık sık düşerler.
*bu romanında derece derece,şen ve akıllı bir genci anlatıyordu.(zarf yerinde kullanılmıştır)
*bu iş kesinlikle olacak galiba .(çelişen sözcük)
*heralde sınavı kazanırım zannediyorum.(“ “)
*son sayıda yazdıklarımı okuduysanız konuştuklarımdan bunlar çıkmaz.(“ “)
*aşağı yukarı tam bir yıl önce görmüştüm.
*bahçeye ektiğimiz fidanlar tutmadı.(diktiğimiz çizgi anlam inceliğine dikkat edilmiş)
*bu arabanın çarpma şansı hiç yok.(olasılık)
*ayrıcalıklı örgütler, üç ingiliz askerini öldürdü(ayrılıkçı- “ “ “)
*arkadaşım kitaba baktı ve hemen aldı.(onu hemen aldı)
*çocuğun gözleri çok ağrıyordu ve bu olaya çok üzülüyordu.(çocuk çok üzüldü)
*kuşun kanadı kırıldı;artık uçamıyor.(kuş uçamıyor)
*ali, çayı getirsin;sende ekmeği.(sende ekmeği getir)
*o gömlek güzel;ama,ucuz değildi.
*ona buraya gelmeden önce mi sonra mı telefon ettin.(önce mi’den sonra “geldikten” sözcüğü getirilmeli.)
*benim,ali’nin,cem’in parası çalındı.(benim param olacak.)
*şehrimizde çeşitli kültürel ve sanat etkinlikleri gerçekleştirildi.(kültürel olacak)
*nöbetçi cumhurbaşkanını görünce çok heycanlandı(nöbetçi)
*çocuk çantasını aldı.(kullanılacak virgül anlamı değiştirir.)çocuk,)
*mehmet,hasan’dan alacağını istedi;bende ona çok kızdım.(kime kızmış)
*hitit tabletlerinde orman kelime

Duruluk:
Bir anlatımda gereksiz sözcük bulunmamasıdır.Gereksiz sözcük cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı daralmaz ,bozulmaz.
*karşılıklı mektuplaşmalar bu günde sürüyor.
*popüler olan gözde sanatçımız bu gün geliyor.
*çiçeği burnunda,taze yeni bir yazarımızdı.
*sıfırın altında eksi otuz civarında bir soğuk vardı.
*gizli bir sırmış gibi yavaşça kulağıma fısıldadı.
*onunla üç yıl süreyle mektuplaştık.
*uçak,en sevdiğim taşıt aracı
*öğretmenimi severim ve onu her zaman ararım.
*boyu iki metreye yakın olan bir genç geldi.
umut etmek > ummak
kuşku etmek > kuşkulanmak
etki etmek > etkilemek
yenilgi almak > yenilmek
duyuru yapmak > duyurmak

Yalınlık: 
Cümlede gereksiz sözün bulunmamasıdır.
“O şiirlerinde duygular,düşünceler,bütün yabancı öğelerden,fazlalıklardan,süsten arınmış olarak,en saf biçimiyle belirtir.iki nokta arasındaki en kısa çizginin düz çizgi olması gibi.”

Parçada sözü edilen özellik aşağıdakilerden hangisi ile adlandırılabilir?

a)yoğunluk  b)etkileyicilik  c)açıklık  (d)yalınlık  e)bütünlük
Akıcılık: söz ve yazıda dile dokunur pürüzlerin bulunmasıdır.
Özgünlük: anlatımın benzerlerinden anı veya üstün olma,kendine özgü nitelikler taşımasıdır.
Yoğunluk: az bir anlatımın duygu ve düşünce bakımından zenginliğidir “derinlik”de denilebilir.
Özlülük: bir anlatımın zengin bir içeriği az sözle,kestirme yoldan iletmesidir.
Doğallık: anlatımın yapmacılıktan uzak olmasıdır.
Paragraf:bir düşüncenin,duygunun, durum yada olayın dile getirildiği anlatım birimine”paragraf” denir. 
Bir ana düşünce etrafında toplanmış cümleler kümesidir. Her paragraf aynı bir düşünce içerir.
Dil ve düşünce bağlantısı:
İyi bir paragrafta cümleler belli bir düzende sıralanır. Bir bütünlük oluşturur.bu bütünlük dil ve düşünce bağlayıcılar ile oluşturulur. Bir pararafta dil ve düşünce bağlantısı iyi kurulmamışsa anlatımın, dolayısı ile düşüncenin akışı bozulur.

Dil ve düşünce bağlantısında:

*paragrafta düşüncenin akışını bozan, işlevsiz bir cümle yer almış olabilir.bu cümle, parçanın konusuyla ilgisiz bir yargı taşır.
*anlam bütünlüğü sağlayabilecek cümleler uygun bir sıralamada olmayabilir.cümlelerin yeri değiştirilebilir.
• paragrafta bulunması gereken bir cümleye yer verilmemiş olabilir.
Paragrafın yapısı: bir paragrafın yapısı giriş,gelişme ve sonuç bölümünden oluşur.

Giriş cümlesi:

1.kendinden önce başka bir cümlenin gelmesi gerektiğini düşündürmez; bunu çağrıştıracak ifadeler(bundan dolayı,işte,anlaşılıyor ki… gibi)taşımaz.
2.düşünce yazılarında giriş cümlesi genellikle konuyu belirtir.
3.kendinden sonraki her cümle dil ve düşünce yönünden bu cümleye bağlıdır.
4.giriş cümlesi diğer cümleleri yönlendirdiği için genelde ana düşünceyi gösterir.(timdengelim-genelden özele şeklinde konu anlatılıyorsa…)

Gelişme cümleleri:

1.konunun açıklandığı cümlelerdir; bu cümleler ana düşünceyi belirginleştirir.
2. cümleler bir birleriyle bağlantılıdır.
3. düşünceyi geliştirme yollarına daha çok bu cümlelerden yer verilir.

Sonuç cümlesi:

1.dil ve düşünce yönünden kendinden önceki cümle ile bağlantılıdır.
2.genellikle önceden anlatılanları özetler niteliktedir.(demek ki,kısaca,öylesine,yani)gibi açıklama bağlaçları ile kurulabilir
3.eğer tümevarım yöntemi ile konu anlatılıyorsa genelde sonuç cümlesi ana düşünceyi içerir.
Paragraf,bir konunun ve bu konuyu açıklayan yardımcı düşüncelerin belli bir düzen içinde alındığı ve bu düşüncelerin yardımıyla ana düşüncenin belirginleştirildiği bir bütündür.
Paragrafın öğeleri:konu,ana düşünce ve yardımcı öğelerdir.
*Paragrafın konusu:paragrafla üzerinde durulan durum,olay ya da kavram paragrafın konusudur.Konu,paragrafın “ne anlattığıyla ilgilidir.”nasıl anlattığı”paragrafın anlatımıyla, ”niçin anlattığı” ise paragrafın ana düşüncesiyle ilgilidir.Paragrafın konusunu belirlerken paragrafı oluşturan cümlelerde tekrarlanan kavrama dikkat edilmelidir.

NOT:sınavlarda “bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir”, “bu parçada sözü edilen nedir?” gibi sorular doğrudan “bu parça aşağıdaki sorulardan hangisini yanıtlamak için yazılmış olabilir”gibi sorular ise dolaylı olarak paragrafın konusunu sorar;

*Paragrafın ana düşüncesi: ana düşünce işlenen konuya ilişkin genel yargıdır.Bir paragrafla yardımcı düşüncelerle desteklenerek okuyucuya benimsetilmeye çalışılan temel yargı,yazarın iletisi ana düşüncesidir.
Ana düşünce bazen parçanın bütününe sindirilir .Bazen ise bir cümle olarak paragrafın basında ,sonunda,ortalarında bulunabilir.

NOT:
Sınavlarda “bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir”, “anlatılmak istenen hangisidir”, “vurgulamak istenen hangisidir”. Soruları paragrafın ana düşüncesine yöneliktir.
Ana duygu (tema):düşünce yazılarındaki ana düşünce kavramının yerini,duygu ağırlıklı yazılarda ana duygu (tema) alır.Bir sanat eserinde sanatçının ilettiği duyguya ona duygu (tema,izlek) denir.daha çok şiirlerin ana duygusu sorulur.
Paragrafın başlığı: bir yazıda ,bir yapıtta anlatılanların bir ya da birkaç sözcükle belirtildiği,sezdirildiği sözdür. Paragrafın başlığı ,konuyu en iyi yansıtan,paragrafın ana düşüncesiyle ilgili ve uyumlu bir söz olmalıdır.

*Paragrafın yardımcı düşüncesi:
Ana düşünceyi destekleyen ve açıklayan diğer düşünceler yardımcı düşüncedir.yardımcı düşünceler ana düşünceyle anlam ve anlatım yönünden uyumludur.

Not: Yardımcı düşünceleri bulmak için parçaya “Ana düşünceyi açıklayan ve destekleyen yargılar hangileridir?” sorusu yöneltir.

Not:yardımcı düşünceleri buldurmaya yönelik sorular,olumsuz bir anlatımla kurulur: “bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılmaz,” “Hangisi söylenemez” gibi.Bu sebeple altı çizili ve olumsuz” sözlere dikkat edilmelidir.

Murtaza (Orhan Kemal)

Kitabın Konusu: Murtaza’nın unvan namus şeref işini hakkıyla yapma uğruna yaşadığı olaylar edindiği düşmanlıklar ve yaptığı mücadele anlatılır.

Edebi Eserler yarıştırılmalı mıdır?


Öküzün sabana koşulması neolitik dönem için nasıl yeni bir dönemin başlangıcı olmuşsa, buharın makineye uyarlanması da 19. yüz yılda aynı şekilde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.

Ünlü sanatçı Sacit Onan vefat etti


Ünlü sanatçı Sacit Onan vefat etti
Türkiye'nin en sevilen seslerinden, ünlü Tiyatro sanatçısı ve edebiyat eserleri yorumcusu Sacit Onan bugün hayata gözlerini yumdu. 1945 doğumlu olan Onan, geriye sanatla dolu dolu bir özgeçmiş bıraktı.

Roma dönemine ait 3700 yıllık mezar bulundu


Roma dönemine ait 3700 yıllık mezar bulundu
Kütahya'nın Emet ilçesinde, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı Emet Bor İşletmesine ait sahada iş makinesiyle kazı yapılırken 3700 yıl öncesine ait olduğu sanılan Roma dönemine ait mezar bulundu.

Her aşk mavi bir masal, anlatmayın

Her Aşk Bir Mavi Masal, Anlatılmayan. 
Bir gün sen geçmiş zamandın, 
Bense yanımda anlamlarım... 
Gezinirken uzaklarda, akşamlarım 
Her şey geçer demiştin...’ 

Edebiyat Tarihi

Edebiyat yapıtlarını, edebiyatçıların yaşamöykülerini ve edebiyatla ilgili olay, olgu ve akımları, tarihsel geli şimi içinde inceleyen bilim dalı.

Divan Edebiyatı ve Kavramları

DİVAN SÖZCÜĞÜNÜN TANIMI

Divan sözcüğünün sözlük bakımından iki anlamı vardır: Belli bir kalıpla yazılan ve besteyle okunan şiir türüne divan denir. Kalıp "fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün" şeklindedir. 

Halk Edebiyatı

TÜRK HALK EDEBİYATI

Türk Edebiyatının başlangıcından günümüze kadar halk arasında gelişen yabancı etkilerden kısmen uzak kalan edebiyattır.

Edebiyat-Tarih İlişkisi

Edebiyat tarihi, medeniyet tarihinin en önemli kısmıdır. Bir milletin uzun asırlar esnasında geçirdiği fikrî ve hissî gelişmeyi belirten bütün kalem ürünlerini inceleme ile onun manevi hayatını, gerçekte olduğu gibi tasvire çalışır.

Edebi Eser Nedir?

İnsanda estetik duygular uyandıran, insanların duygu düşünce ve hayal dünyasını zenginleştiren dil ürünü eserlere edebî eser denir. Bu anlamda hikâyeler, romanlar, şiirler, tiyatro eserleri, masallar vb. türlerinde yazılanlar birer edebi eserdir. Biz bu eserleri okuduğumuzda içimizde bir coşku, bir heyecan duyarız.

Dünya Klasikleri

Aleksandr Puşkin
Yüzbaşının Kızı
“Ömrümün sonuna dek unutamayacağım, yaşamımın tuhaf anlarında hatırladığımda bir kehanet olduğunu düşündüğüm bir rüya gördüm. Okur bağışlayacaktır beni: Çünkü deneyimlerinden o da bilmektedir, kör inançları ne kadar küçümserse küçümsesin, insanın bu tür batıl düşüncelere yatkın olduğunu.”

Soğuk İklimlidir Yalnızlık ve maviye çalar sesi

En çok da kendine küser insan kendini kovar kendinden !

bir pencere kenarı bul
bir sigara bul
ve bir kahve !
hadi derin bir nefes al ve dal anılarına

Biliyorum

Kalktım, saat yine geç olmuş..
Ne zaman erken kalkıcam desem ısrarla geç uyanıyorum. İradesizim işte. Bunu bile beceremiyorum.

Bu kadar sevebilirmisiniz?

Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez....

Biri tıpta okuyordu,öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. 

Gülümse yeter

Adam genç kadına seslendi:
 - Bana gözyaşı borcun var!
 Genç kadın sordu:
 - Nasıl öderim?
 Adam gözlerini kırptı;
 - Haydi gülümse!